Dr.phil.nat. Fuat Altunsu
mpci
Secme YazilarMatlab IIMatlab IMatlabTeknik Mekanik ProblemleriFiziksel ModellemeElektromanyetik Dalgalarin Madde ile Etkilesmesi ve LaserNonlineer Optige GirisSpektroskopiye Girisyari ilektkenler ve Fotovoltaik
Secme Yazilar

I- Zitlarin birligi ve Lotka-Volterra Problemi üzerine



        Karsit yapilarin bir biriyle iliski-celiski durumlari matematiksel olarak en yalin sekliyle Lotka-Volterra tipi denklemler ile yazilir. Matematikci ve kimyaci
Alfred James Lotka otokatalitik kimyasal reaksiyonlar (bkz. Atkins) dinamigi teorisi üzerine Birmingham'da calisirken, bir baska matematikci ve fizikci olan Vito Volterra ayni konu üzerinde Italya'da calismakta idi. Bir birinden bagimsiz yürütülen bu iki calisma sonunda ortak iki denklemde cakismisti. Biyolojide adi tavsan(tav)-tilki(til) modeli olarak gecen Lotka-Volterra denklemleri izole edilmis bir cevrede yasayan karsit iki populasyonun zaman icindeki degisimini inceler. Burada sistemi izole etmekle sadece iki populasyonun nicelikleri göz önünde bulundurulacagi anlatilir. Simdi Lotka-Volterra denklemlerine bakalim;
                                                                         

Yukardaki kistlama ile ekolojik cevre icinde yalniz tilkiler ve tavsanlarin  bulunduklarini varsayacagiz. Tavsanlarin ne ile beslendiklerini su an icin göz ardi edersek, ulasamak istedigimiz yere varmak icin bir hata yapmis olmayiz ve tavsan sayisindaki cogalmanin  nedenini yalniz tilkilerle yani - bir düsman- ile karsilasmamalari olarak ele alacagiz. Ancak tilkilerin tavsanla beslendiklerini ve tavsan olmadan yasayamayacaklarini varsayacagiz. Tilkilerin bir kac tür hayvan yiyerek beslenmeleri bu gercegi degistirmez. Söz konusu ekolojide tilkilerin yiyebilecegi tek hayvan türü vardir, o da tavsanlardir. Buraya kadar Lotka-Volterra denklemlerinin üzerine kurulu oldugu varsayimlari söyledik. Simdi denklemlerde karsimiza cikan k parameterlerine bakalim. Tav ve Til'in üzerindeki noktalar tavsan ve tilki degiskenlerinin zamana göre türevlerini gösterir, yani tavsan ve tilki sayilarinin zaman icinde degisim gösterdigini anlatir. Ilkin her seyi göz ardi edelim ve ortamda sadece tavsanlarin oldugunu düsünelim. Bu durumda tavsan sayisindaki artis, ortamda bulunan tavsanla orantili olacaktir. Ortamda ne kadar tavsan varsa buna orantili olarak yavru tavsanlar dogacaktir. Bu dogu oranti ortamdaki tavsan sayisinin k
11 katsayisi ile carpimidir. Bu durumda diferansiyel denklem üstel artis gösteren bir fonksiyon cözümü verir.  Böylece tavsan sayisi kontrol edilemez olur, hizli bir artis söz konusudur. Birinci denklemin ilk terimi bunu anlatir. Simdi ortama tilkileri atiyoruz. Ortama tilki atmakla tavsan sayisindaki artis degismez, ne zaman ki bir tavsan ile bir tilki karsilasir ve bu karsilasma bir tavsan ölümü ile sonuclanir, bu durumda tavsan artisinda frenlenme gözlenir. Birinci denklemin ikinci terimi bir eksi isareti ile ölümcül tilki tavsan karsilasmasini verir. TilTav terimi karsilasmayi, k12 ölümcül biten karsilasma oraninini verir. Ortamda ne kadar cok tavsan ve ne kadar cok tilki varsa karsilasmada o kadar cok olacagi icin, bu büyüklük Til ve Tav carpimindan olusur. Böylec tavsan sayisindaki artis ölümcül tilki-tavsan karsilasmasi ile kontrol altina alinir. Alttaki denklemde zamanla tilki sayisindaki degisim verilmistier. Ortamda hic tavsan olmadigin var sayalim. Bu durumda tilkiler acliktan öleceklerdir. Hemde üstel azalan bir hizla. Tilki ölümlerindeki artis hizi ortamdaki tilki sayisina bagli oldugu icin bu -k22Til terimi ile verilir. Tilkiler, ortama tavsan atilana kadar aclikatan üstel azalan bir fonksiyonla ölmekteler. Ortamda tavsan oldugu durumda, her tavsan ölümü ile biten tilki-tavsan karsilasmasi tilki ölümünü tamamen olmasada bir  ölcüde frenleyecegi icin, ilk terimi k12TilTav seklinde ele aliyoruz. Bu terimin arti olmasi tilki sayisinin artisi anlamina gelecektir. Her tavsan ölümü ile biten tilki tavsan karsilasmasi, tilki sayisinda bir artisan neden olmayacaktir. Belki bin tavsan ölümü bir tilki yasamasina ya da dogmasina neden olacagi icin, tilki aritis oranini mantiksal olarak dogru yazabilmek icin bu ilk terimi birde k21 ile carpiyoruz. Tavsan artis hiz sabiti k11=0.7, karsilasma sonucu mutlak tavsan ölümü ile biten ve ölüm hiz sabiti k12=0.03, tilki ölüm hiz sabiti k22=0.4 ve ölümcül biten ve ayni zamanda tilki dogum oranini etkileyen oranti sabiti k21=1 ile verelim. Bu sabit burada, ölümcül karsilasmalarin %100 'ü bir tilki dogumuna neden olacagini anlatir.

               
        Fig.1: Lotka-Volterra denklemlerine göre 100 yilik süre icinde tilki-tavsan populasyonudaki degisimler.


Fig.1 yüz yillik süre icinde populasyon degerlerini farkli baslangic degerlere göre degisimini vermektedir. Figür birde ortamda 100 tilki ve 100 tavsan bulunmaktadir. Bu baslangic sartlari altinda ortamda yeteri kadar tavsan bulundugu icin tilki sayisi bir iki yil sonra 172 ye ulasiyor. Tilki sayisindaki artis ilerki yillarda tavsan sayisinda azalmaya, tavsan sayisindaki azalmada tilki sayisinda azalmaya neden olacaktir. 0-15 yillari arsinda tavsan egrisi tilki egrisinin altindadir. 15 yilin sonunda tilkiler o kadar azalirki bu defa sürec tavsanlarin lehine isler. 24'ncü yilda tavsan sayisi  144 de ulasir. Böylec ortamda yine besin maddesi bulunmasindan dolayi Tilki sayisida artmaya baslar, 25'nci yilda tilki sayisi 172 ulasir. Sonra yine benzer sekilde  periyodu ~25 sene olan populasyon degisimi gözlenir. Beklendigi gibi iki maksimum birbirini izleyen yilarda ortaya cikar. Figür 2'de baslangicta ortama 15 tavsan ve 100 tilki atilmistir. Yüz yillik populasyon degisiminin gözlendigi grafikte harmonik yapinin priyodunun kücülmüs olmasidir. Burada 15 yil sonra tavsan sayisi 80 ve 18 yil sonra tilki sayisi maksimum yaparak 100'e ulasir. Figür 3'te baslangic tavsan sayisi 100, tilki sayisi 20 dir. Bu baslangic sartlari altinda 20 yil sonra tavsan sayisi 96 ve  21 yil sonra tilki sayisi 121 ulasir. Figür 4'de baslangic tilki sayisi 10 ve tavsan sayisi 1000 dir. Tavsan sayisi 45 yil sonra 290 da ve tilki sayis 46 yil sonra 332 de doruk degerine ulasir. Bütün grafiklerde görüldügü gibi ilk önce tavsan sayisin doruk degerine ulasir. Ortamda avun artmasi, bir sonraki yilda avcu sayisinin artmasina neden olacaktir.

                             

Fig.2: Tavsan sayisindaki degisimin tilki sayisindaki degisime göre grafiksel görsellestirilmesi. Hesplama 50 yil icin yapilmistir.

Volterra tip problemlerin cözümleri hakkinda ayrintili bilgi edinmenin bir yoluda, her iki degiskenin karsilikli degisimlerinin incelenmesidir, Fig2. böyle bir degisim grafigini gösterir. Burada grafikten görüldügü gibi baslangic tavsan sayisi 100 ve baslangic tilki sayisi 20 dir. Kirmizi ok boyunca kapali egriyi takip edelim. Bu yol boyunca tavsan sayisinin azaldigini buna karsin tilki sayisinin arttigini görürüz. Ortamda 120 tilki varken tavsan sayisi 10 civarinadir. Bu asamadan sonra tilki sayisi hizla azalmaya baslar. Sifir civarindan sonra tavsan sayis hizlica,  tilki sayis ise yavas yavas artmaya baslar. Periyot tamamlandiginda faz uzayi grafigi kapali bir yörüngeden olusur. Böylesi grafikler üzerinde, her hangi bir an icin belirli bir tilki sayisina kac tavsan karsi geldigi kolaya gözlemlenebilir....devami sonra


II-Schrödinger'in Kedisi Üzerine


Simdi tavsanlari ve tilkileri bir tarafa birakip kedilerler ilgilenelim. Hemde özel bir kedi türü ile. Söz konusu olan kedilerin özel olmasi sahiplerinin özel olmasindan kaynaklanir!  ''Sevmiyorum ve fizigin bu daliyla hic ugrasmadigim icin
kusura bakilmasin'' derken basalangicta, kuantum mekaniginin en temel denklemlerinden birisini oratay atcagini bilmiyordu Avusturyali fizikci Erwin Schrödinger. ''Kuantum mekaniginin simdilerde icinde bulundugu durum'' adli makalesinde, ölcüm süreclerinin kuantum mekaniksel bir sistemin ''durumunu'' nasil etkiledigini aciklaya bilmek icin tasarladigi düsel bir deneyden söz eder.
'' Gülünc bir deney öne sürülebilir.  Kapali bir celik kutu icinde bir kedi bir Geiger sayaci, az bir dozda radioaktif atom kaynagi bulunsun. Atom sayisi o denli az olsun ki, bir saatlik süre icinde  bir tane radio aktif bozunma  ya olsun ya da olmasin. Bozunmanin oldugu durumda Geiger sayacinin elektrik impulslari bir röle (bobin)üzerinden kursun asiti mekanizmasina bagli bulunsun. Bu kapali sistemi  bir saatlik süre icin kendi haline birakalim. Eger bu süre icinde her hangi bir radioaktif isima olduysa kursun asitinin kediyi zehirleyip öldürdügünü, olmadiysa yasadigini söylececegiz". Burada kedinin genel durumu ölüm ve yasam durumlarinin süperpozisyonu olan bir psi dalga fonksiyonu olarak tanimlanacaktir, yani ölüm ve yasam kedinin genel durumunun üzerine yayilmistir, ölüm ve yasamin girisim (interferenz) deseni kedinin genel durumudur.
Bu düsel deneyle Schrödinger klasik mekaniksel bir sistemi kuantum mekaniksel bir sisteme baglamayi amac edinmisti. Her ne kadar deneyin kurgusu cok basit olsada yorumlanmasida o kadar zordur. Kedinin kutu icine birakilip kutunun kapakalari kapatildiktan sonra kedinin durumu hakkinda bir sey söylenmeyecegi aciktir. Ne zaman ki kutu acilip icine bakilir, kedinin ölü yada diri oldugu gözlemlenir. Aslinda burada olusan olay, bizim kediyi gözlemlememizle kediyi olasi durumlarin birine  zorlamis olmamizdan kaynaklanmaktadir. Deneyin püf noktasi burasidir ve bu fiziksel gerceklik sanki yillardir sürdürülen idealizm-materyalizim kavagasini idealizim lehine sonuclandirir  gibi görünsede, gercek farklidir. Einstein,  sirtimizi aya dönersek bu ayin olmadigi anlamina gelmez diyerekten Schrödinger'in deneyine itiraz etmistir. Peki olan nedir o halde. Neden bizim gözlem yapmamiz, baska bir deyisle sistemi ölcüyor olmamiz, sistemi olasi durumlarin birisinde olmaya zorlasin ki?
Baska bir deneye bakalim. Bir elektron topundan atilan elektronlarin tek yariktan gecerek bir perde üzerinde olusturduklari dagilima bakalim. Bu durumda yarigin arkasina yerlestirilen perdede, hemen hemen yarigin boyunca bir elektron dagilimi gözlenecektir. Simdi yarik sayisini ikiye cikaralim ve yariklarin her birini birbirinden bagimiz kapatma imkanimiz olsun. Ilkin söz gelimi sag yarigi kapatalim, elektron topunu atesleyelim. Perde üzerinde gözledigimiz elektron dagilimi sol yarik boyunca perde üzerinde iz düsüm olacaktir. Sol yarigi kapatip sag yarigi acarsak bu defa perdedeki elektron dagilimi sag yarigin perde üzerindeki iz düsümünde olacaktir. Bir sonraki asamada iki yarigida acalim,  bu durumda perde üzerinde ayrik iki elektron dagilmi görmek yerine, bir girisim deseni görülecektir. Burada olusan olay, elektron topunu terkeden bir elektronun de Broglie dalgasinin cift yarik önünde Huygens Prensibi geregi iki yeni dalgaya dönüsmesidir. Bu dalgalar yariklardan sonra girisime ugrayarak perde üzerinde bir girisim deseni olustururlar. Buraya kadar tamam. Elektronun de Broglie dalgasi girisim deseninin nasil olustugunu aciklamis oldu. Sorulmasi gereken sorulardan bir tanesi elektronun hangi yariktan gectigidir. Bu soru ile elektronun konumunu ölcmek istedigimizi anlatmak istiyoruz. Bu soruyu yanitlamak icin yapilan deneylerde her bir yariga birer dedektör takilmisitir. Yariklarin birinden elektron gecmesi durumunda, o yarigin dedektörünün sinyal vermesi saglanmistir. Bir elektronun her hangi bir yariktan gectigi sinyali alindiginda, perde üzerinde girisim deseninin yok oldugu gözlemlenmistir.  Görüldügü gibi bu deneyde de sistemi gözlemledigimizde, yani bir ölcüm baslattigimizda sistem olasi durumlarini terk edip, tipki Schrödinger'in kedisi gibi yalniz iyi tanimlanmis bir durumda bulunuyor. Gözlem süreci sanki olasi bütün durumlari bir durum üzerine kapaklanmasini  sagliyor. Bir baska anlatisla bir kuantum mekaniksel sistemi ölcmekle sanki sistemin kuantum mekaniksel özelligini ortadan yok ediyoruz. Kedi icinde durmu böyle idi. Ölü durum ile canli durum üst üste gelerek kedinin kuantum mekaniksel durumunu anlatirken, kutu acilinca yalniz bir durum karsimza cikar. Elektronlarin girisim deneyinde bilinmesi gereken, elktronlarin kuntumlanmamis olmasidir. Elektron, elektron topunu terk ettikten sonra  her büyüklükte ve sürekli enerji alabilir. Ancak kuantumlanmamis olmasi, kuantum mekaniksel davranis göstermeyecegi anlamina gelmemelidir?! De Broglie dalgasinin kendisi bir kuantum mekaniksel olaydir. Elektronlarla yapilan bu girisim deneyi, elektronlara oranla cok daha büyük bir madde olan fullerenlerle tekrarlandiginda, olusan olaylarin yorumlanmasi dahada kolaylasir. Fullerenler 60 tane C-atomundan olusan ve geometrik yapisi bir futbol topunu andiran küresel moleküllerdir. Deneyde fulleren topu ile cift yarik deneyi yapildiginda, hic bir sekilde bir girisim deseni gözlemlenmemistir. Acaba de Broglie mi yanilmisti? Kütlesi olan ve hizlandirilmis maddelere bir dalga eslik etmeliydi? Sayet bir dalga eslik etseydi, yine yariklar önünde gelen orjinal dalga Huygens ilkesi gergi iki dalga üretecek ve bu dalgalar yine perde üzerinde girisim desenine neden olacaklardi. Olmadi! Elektronlarla olusan olay fullerenlerle neden olmuyordu ki? Iki madde arasindaki fark birinin digerine göre devasal büyük  olmasi idi! Daha yeni deneylere bakalim. Delokalizasyon ve sinirlanma deneylerine bakalim. Bu tür deneyler bir  Laserden cikan bir pulsun bir kristal icinde iki esit fotona dönüstürülerek yapilmistir. Bu iki foton optiksel bir düzenekle saga ve sola gönderilip, iki ayri dedektör üzerine düsürülmüstür. Aralarinda mesafe bulunan bu iki dedektöre gelen fotonlarin özelliklerine bakalim. Deney düzeneginde fotonlarin yollarinda birer polarizasyon filitresi bulunmaktadir. Deneyde bir fotona ait polarizasyon filitresinin, fotonun polarizasyonu ile ayni yönde oldugu durumda, foton filitreyi gecerek dedektöre ulasmaktadir. Burada da olan sey, foton polarizasyon filitresine gelene kadar mümkün olan bütün polarisayon durumlarinin süperpozisyonunda olmasidir. Bütün durumlar ölcüm ile yine sadece bir tek duruma indirgenmektedir. Bunun disinda bu deney bir öncekilere göre daha ilginc özellikler göstermektdir. O da saga ve sol ayrilan fotonlarin birinin bir özelliginin ölcülmesi ile digerinin özelliginin belirlenmesidir. Konum olarak birbirinden cok uzakta olan bu iki fotonun ayni anda ayni durumda olmasi nereden kaynaklanmaktadir. Acaba bir saga birsi sola giderek  birbirinden uzaklasan fotonlar birbiri ile haberlesmektelermi? Özel görecellik teorisine göre birbirinden uzaklasan iki fotonun haberlesmeleri mümkün degildir, öyleki iki fotonda isik hizi ile hareket etmekte ve bagil hiz isik hizini asamaktadir.

Kuantum Mekaniginin basi derde girdiginde yardimina kosan evrensel bir ilke: Heisenberg Belirsizlik Ilkesi





III- Kuantum Fizigi ve Potansiyeller Üzerine




sonra!!!


 IV-Manhattan Projesi Üzerine


      1933 yili aralik ayinda Almanyada Hitlerini iktidara gelmesi ile Albert Einstein gittigi Amerika Birlesik Devletlerinden bir daha geri dönmeyecekti. Bundan sonra calismalarini daha öncede sürekli baglanti icinde oldugu Princeton üniversitesinde yürütecekti. O siralarda birlesik alan teorisi üzerine calisirken, Amerikaya sürekli gelip giden Danimarkali fizikci Nils Bohr'dan da Avrupadaki calismalar hakkinda bilgi ediniyordu. Walther Bothe ve ögrencileri 1930 yilinda Berelyum atomunu alfa parcaciklari ile bombarduman etmeleri  sonucunda ortamda alisilagelmemis bir isimanin oldugunu rapor etmislerdi. Adina nötron denilen yeni parcacigi 1932 yildinda Chadwick yine ayni deneylerle gün isigina cikardi. Bu parcaciklar yüksüzdü. Bundan dolayi atomlar artik bu parcaciklar icin saydam birer madde idiler  ve bu özellikleri ile atomun haberi olmadan cekirdegin yanina kadar yaklasabiliyorlardi. Enrico Fermi artik atom numarasinin uygun deneylerle labaratuvarda degitirilebilecegini, dahasi cekirdeklerin parcalanabilecegini sezmisti. 1930'lu yillarin baslarinda bunlar düsünülüyor olmasina ragemen, gercek ötesi islerdi. Bu düsü gercekelstirmek icin  Otto Hahn ve Lise Meitner coktan cekirdek deneylerine basalmislardi. Ancak  Almanyanin politik durumu gittikce bozuluyor ve Yahudiler üzerine baskilar arityordu. Yahudi bir aileden gelen Bayan Meitner bu yüzden calismalarini yarida birakip o da Einstein gibi ülkeyi terk etmek zorunda kalmisti. Bundan sonra Otto Hahn calismalarini Straßmann ile sürdürüp sonuclandiracakti. 6 Ocak 1939'da ''die Naturwissenschaften'' (doga bilimleri) dergisinde Hahn uranyumun nötron ile bombardumani sonucunda orta ölcekli iki atoma parcalandigini deneysel olarak gösterdigini makale etmisti. Bu deney sonucunda ilk kez cekirdegin parcalancagi gösterilmisti. Kisa süre icinde uranyumun (235 izotopu) yavaslatilmis nötron bomabardumani ile Kr ve Ba cekirdeklerine parcalandigi ve reaksiyon sonucunda olusan kütle acigindan dolayi (E=Δmc2) 200Mev enerji aciga cikacagi gün isigina cikti. Böylece yeni bir enerji cagi acilmisti. Einstein birlesik alan teorisiyle ugrasiken, bir yandan da cekirdek reaksiyonalari deneylerini takip ediyordu. Hahn'nin deneylerinden elde edilen sonuclar isiginda, o zamana kadar kimsenin bilmedigi  cok güclü bir silah türünün yapilabilecegini bazi fizikciler görüyordu. Atom bombasinin yapimiyla sonuclanacak olan Manhattan projesi, Albert Einstein'in o zaman ki ABD baskan Roosevelt'e yazmis oldugu ikna mektubu ile 1941yilinda baslamis oldu. Amerikan baskaninin aslinda Hitlerin böylesi bir silahi yaparsa basimiza nerler gelir gibilerinden ikna edici sözlerde pek ihtiyaci yoktu. Yeni bir enerji türü vardi ve bu ABD adina sartlar ne olursa olsun kulanilmasi gerkiyordu. Böylece '' Top Scret '' proje simdiki degeri ile 10 milyar dolar bütceyle onaylandi ( LHC'nin bütcesi 5 milyar dolar civarinda).

Manhattan Projesi Japonya'yi Degil fizikcileri teslim almisti

20.yy'in baslarinda Alplerin etekleri gayet bereketli idi. Avrupa engizisyon mahkemelerini sirtindan silkelemis, derebeylik düzenlerini coktan yikmisti. Feodal komplekslerini bir yana birakmisti Avrupa; dogulu seyyahlarin getiridikleri bilimi coktan kilisenin  raflarinda saklamaktan vaz gecmislerdi! Fransiz burjuva demokratik  devrimi ile ulusal devletler cagi baslamis, cumhuriyet, secme-secilme gibi kavramlar olusmustu. Yeni cag toplumun bütün kesimine o zaman kadar görülmemis özgürlükleri taniyordu. Bu özgürlüklerin icinde en cok gelisip serpilen sey sanayi oldu. Artik makinlarin calisma zamani gelmisti. Makinalar calisacak, mal üretilecek ve pazarlanacak, diger ülkelere, kitalara ulastirilacakti. Her sey en etkin bir yöntemle islemeliydi. Bunun icin daha rafine makinalara ama her seyden önce enerjiye ihtiyac vardi. Iyi makinalar ve ucuz enerji ancak iyi egitilmis bilmcilerin yol göstermesiyle gerceklesebilecekti. Sanayinin-kapitalizmin ''selameti'' bunu emrediyordu. Bilimci bu selamette bir celiskinin oldugunu görmeyen degildi ama yinede kendi entellektüelizmini yasama gecirebilmek icin öngörüsüzce labaratuarinda calisiyordu. Bir bakima bilimci yeniye, bilinmeyene ulasabilmek icin kendi kendiyle yarisiyordu. Bu kendi kendiyle yarisi organize etmek, yönlendirmek, bilimcinin o karanlik yolda aydinliga ulasmak icin ilerlemesini kendi cikarlari icin kullanmak isteyen devletlerden baska kim olabiliridi ki? Yeni kitalara yeni mallarla, baska ülkelerden-rakipten daha önce varilmaliydi. Rakipten daha önce yeni kaynaklara ulasilmaliyidi. Gerekirse en kanli hesaplasmalardan kancinilmayacakti. En kanli hesaplasmanin en acimasiz silaha ihtiyaci vardi! Hesaplasmalar birbirini izliyordu. Birinci hesaplasma ikinci hesaplasma... Bilimci ''naif dünyasi''  icinde ilerliyordu. Sürekli ilerliyordu. Öyleki 20.yy'in baslarinda kuantum mekanigini bularak baska bir mekanigin oldugunu bile göstermisti. Bu yeni mekanik maddenin en kücük parcasinin yani atomun davranisini acikliyordu. Bilimde modern cag baslamisti. Klasik fizigin ötesine gidilmisti. Klasik fizik dogu ürünü idi. Modern fizik Alplerin eteklerinde yeserdi gelisti. Avrupa ikinci emperyalist paylasim sürecine girereken ayni zamanda fasizm etnik kiyimlara baslamisti. Bir cogu yahudi olan ya da fasizmin baskisindan kurtulmak isteyen bilimcilere coktan ABD'nin yollari gözükmüstü. Fermi'den Bethe'ye kadar fizigin önemli kisilerine Amerika her kezden cok kucak acmisti.  Avrupa tarihin en kanli dönemini yasiyordu. Fasizmin baskisi nerdeyse tüm elit kuantum fizikcilerini sanki görünmez bir el idare ediyormuscasina bir baska gücün eline itiyordu. Sonralari bu fizikciler Manhattan projesinde ''tesadüf'' eseri bir araya geleceklerdi! Amerika altin cagini yasiyordu. Adi coktan '' olanaklarin siniriz oldugu ülke'' olarak aniliyordu.  Amerika coktan Lotka-Volterra problemini cözmüstü, gelecek öngörüsü genisti. Elit fizikcilere yaptiracagi cok is vardi. J.R Oppenheimer Alman asilli yahudi göcemeni bir ailenin cocugu idi. Doktorasini Göttingende yaparken o zamanlarin en iyi atom fizikcileri  olan W.Heisenberg, P.Jordan, N.Bohr, W.Pauli, E.Fermi, P.Dirac, E.Teller gibi bilimcileri yakindan tanima olanagi buldu. Amerikada iyi bir kuantum teorisyeni olarak aniliyordu.  Iyi bir fizikci olmanin yani sira,  belkide bir cok iyi fizikciyi taniyor olmasindan dolayida Manhattan projesini yürütmesi icin fiziksel proje sorumlulugunu ona vermislerdi. 1942 yilinda Berkley Üniversiteside  bir yaz seminer düzenlendi. Sonucunda atom bombasinin yapilabilecegi rapor edildi. Bas edilmesi gereken bir sorun vardi oda , zincirleme bir reaksiyonun olusabilmesi icin kritik bir kütle vardi. Yapilacak bombanin Uranyum miktari bu kritik kütleyi asmaliydi. Uranyum zenginlestirme reaktörünü 1939 yilinda Columbia Üniversitesinde Fermi basarmisti. Bombanin yapilmasi icin 47 kg uranyum zenginlestirmek gerekiyordu. Bu cok büyük miktardi. Tepelerin arasinda herkezin gözlerinden uzakta Los Alamos denilen bir yerde 100.000 kislik bir calismayla ve o zaman ABD'nin yedide bir elektrik enerjisini harcayan devasal bir reaktörle 1942 yilinda basalandi atom bombasinin yapimina. Birmingham Üniversitesinde hesap edilmisti coktan, cok az miktarda bir U-235 in bozumasindan binlerce ton TNT (dinamit) esdegerinde enerjinin aciga cikacagi. Fizikciler ''naif'' dünyalarinda idiler. Bilim ilerliyordu! Yüz bin kisi calisyordu makinalarinin basalrinda. Calisanlarin hic bir seyden haber yoktu. Vakum kabinlerinin baslarinda duran ve sayaclar berlirli bir degeri gösterince dügmeye basmak zorunda kalan liseli kizlar, kabin icinde nerler olup bittiginden haberleri yoktu. Hic kimsenin hic bir seyden haberi yoktu. Ülke savunmasi icin bir seyler yapiyorlardi hepsi bu bir de maaslarini aliyorlardi.

devami sonra...

     

 

 

 

Bohr, Niels - 800px-Solvay_conference_1927.jpg - Solvay Conference 1927

Not: Fotograf  Wikimedia'dan alinmistir.


   

 

 

 



 



 

 


 














Secme Yazilar